Merkezine distopyayı alan hikayelerin en önemli başyapıtlarından biri olan Mad Max serisi, sadece türünün en iyisi olmakla kalmamış; aynı zamanda sinema dünyasının en kaliteli filmlerinden biri haline gelmiştir.
İlk gösterimini bundan tam 43 yıl önce, 1979 yılında yapan Mad Max serisinin ilk filmi olan Çılgın Max; her ne kadar bir distopya olsa da mükemmel bir şekilde yaratılan bir evrenin içerisinde geçmektedir. Dünyanın harap olduğu, kanunun ve nizamın kalmadığı Avustralya’nın çorak topraklarında geçen bu film serisi; bu dönemde yaşayan ve filme adını veren Max isimli bir adamı konu alıyor.
İlki 1979, ikincisi 1981, üçüncüsü ise 1985 yılında çıkmasına rağmen aradan geçen uzun bir sürenin ardından 2015 yılında dördüncü filmiyle bir kez daha beyazperdeyle buluşan Mad Max hem ilk üç filmde hem de dördüncü filminde başrollerdeki yıldız oyuncularda dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Ünlü oyuncu kadrosunun yanısıra türünün de en kaliteli filmlerinden olan yapım, aksiyona doymak isteyen her sinemasevere mükemmel bir film deneyimi sunuyor.
Filmlerin baş karakteri olan Mad Max rolünü, ilk üç filmde o dönemlerin en ünlü aksiyon oyuncularından biri olan Mel Gibson üstlenirken; serinin son filminde ise son zamanların en başarılı aktörlerinden biri olan Tom Hardy üstleniyor.
Yakın bir gelecekte Avusturalya’nın çorak toprakları, hiç kimselerin kanun veya kural dinlemediği; herkesin kafasına göre suç işlediği gotik bir bölgeye dönmüştür. Kısa süre önce bölgede büyük bir hakimiyet sahibi olan sosyete adeta çökmüşken, bu sosyeteyi çökertmeyi başaran suçlular ise anarşiyi en üst seviyeye çıkarmıştır. Şiddet, ölüm ve kan bu gotik bölgede artık son derece normal olaylar olarak gözükürken, şehrin ortasında anarşistler ve polisler arasında büyük bir savaş dönmektedir. Bu polislerden biri olan Max ise bu duruma bir son verecektir.
Kısa süre önce Avusturalya’da anarşinin hakim olduğu bir bölgede, zor da olsa kendi yöntemleriyle bu anarşiyi birazcık bastırmayı başaran Max; şimdi çok daha farklı ve bir o kadar tehlikeli bir görevle karşı karşıyadır. Anarşinin, şiddetin ve hırsızlığın kol gezdiği bu bölgede bir yerden bir yere hareket edebilmek için gerekli olan benzini bulmak fazlasıyla zorken; onu koruyabilmek de bir o kadar zordur. İşte amansız polisimiz Max’in bu seferki görevi, The Humungus tarafından yönetilen savaşçılara karşı bir benzin deposunu korumak olacaktır.
Bu distopik dönemde birbirinden tehlikeli badireler atlatan polis memuru Max, bu zamana kadar bölgedeki anarşistlere kendisinin bulaşılmaması gereken biri olduğunu kanıtlamayı başarmıştır. Yaşamanın bile adeta bir mucize olduğu Bartlertown isimli bu bölgede kol gezen, anarşistlerin lideri bir güç manyağı olan Auntie Entity ise bölgeyi daha çok hakimiyeti altına almaya çalışacaktır. Bu uğurda Max’i kendisi için kullanmaya karar veren Entity, kısa süre sonra ne kadar büyük bir hata yaptığının farkına varacaktır. Çünkü Max güçten değil, sadece adaletten yanadır.
Yaşadığı trajik olayların ardından tek amacı hayatta kalabilmek olan Max, her metrekaresinin şiddet ve anarşiyle dolu olduğu; Avusturalya’nın çorak topraklarında yaşayan biridir. Günün birinde karşısına çıkan ve bu acımasız yerde bir başlarına hayatta kalmaları imkansız olan masum bir gruba yardım etmek isteyen Max, kısa süre içerisinde bu gruba kendisini fazlasıyla yakın hissetmeye başlar. Ancak Max’in hayata karşı olan ümitleri tam yeşerirken, bu sırada maskeli bir psikopat olan Humungus ve Immortan’ın liderlik ettiği bir grup deli ordusuyla savaşacaktır.
