Will Ferrell, Amerika'nın sinema dünyasında önemli bir figür olarak öne çıkmaktadır. Genellikle komedi türündeki performanslarıyla tanınan bu ünlü aktör, yıllar boyunca izleyicileri ekran başına kilitleyen birçok projeye imza atmıştır.
Ferrell'in kariyeri, eğlenceli ve unutulmaz karakterlerle doludur. Komedi alanındaki yeteneği sayesinde, izleyicilere hem kahkaha hem de keyif dolu anlar sunmayı başarmıştır. Onun katkıları, sinema sektöründe önemli bir yer edinmiş ve birçok yapımın başarısında etkili olmuştur.
1995 yılından bu yana farklı karakterlerle karşımıza çıkan Will Ferrel, komedi alanında her yeni filmde kendini geliştirmiştir. Genellikle canlandırdığı tuhaf ve eğlenceli karakterler, izleyiciler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmıştır.
Sinema dünyasında iz bırakan ve ünlerini artıran birçok isim bulunmaktadır. Bu isimlerden biri de Amerikalı aktör Will Ferrel'dir. 1990'lı yıllardan itibaren sinema sektöründe yer alan Ferrel, her filminde kendini ön plana çıkararak dikkat çekmeyi başarmıştır. Kariyerini ağırlıklı olarak komedi filmleri üzerine inşa eden Ferrel, çeşitli komik karakterlere bürünerek izleyicilerin ilgisini çekmeyi başarmıştır. Aktif olduğu süre boyunca pek çok filmde rol alan Ferrel'in bazı yapımları, seyirciler tarafından daha fazla ilgi görmüş ve beğenilmiştir. İşte biz de sizler için Will Ferrel’in en çok sevilen filmlerini derledik. Her biri eğlenceli ve izleyicilerin beğenisini kazanmış yapımlardır.
Sherlock Holmes, efsanevi bir dedektif olarak tanınmaktadır. Hem kendisi hem de ortağı John Watson, Profesör James Moriarty'nin mahkeme duruşmasını izlerken, aniden bir arı sürüsü tarafından saldırıya uğrarlar. Moriarty'nin gönderdiği bir paket, geçici olarak engellenir ve uşakları Bayan Hudson tarafından kendilerine ulaştırılır. Duruşma sırasında Holmes, Moriarty'nin suçlamalarıyla karşı karşıya olan kişinin, aşırı hareketlilik nedeniyle titreyen Jacob Musgrave adında bir dolandırıcı olduğunu ortaya çıkarır. Müfettiş Lestrade, Holmes'un mantığının hatalı olduğunu kanıtlamaya çalışsa da, Holmes, Moriarty'nin şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunduğuna dair inancını sürdürür.
Billie ve Pete adındaki bir çift, Alpler'de kayak tatili yapmaya karar verirler. Ancak tatil sırasında bir gün, büyük bir kontrollü çığ meydana gelir. Çığ, etkili bir şekilde kontrol altına alınsa da, çevredeki insanlar büyük bir panik yaşar ve bu durum, çiftin çocuklarını da etkiler. Pete, bu korkutucu anlarda ailesini geride bırakarak çığdan kaçmayı tercih eder. Neyse ki, çığ kontrol altına alındığı için kimse yaralanmaz; fakat bu olay sonrasında çocukları ve eşi Billie, Pete'e karşı tutumlarını köklü bir şekilde değiştirir.
Yaşanan bu olay, ikilinin hayatlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini sorgulama ve anlama ihtiyacı hissetmelerine yol açar. Pete’in kaçışı, aile dinamiklerinde derin bir etki yaratır ve çift, yaşadıkları travmanın ardından birbirlerine karşı hissettikleri duyguları yeniden değerlendirmek zorunda kalır. Bu süreç, onların ilişkilerinde bir dönüm noktası olur ve her ikisi de kendilerini ve birbirlerini daha iyi anlamak için çaba sarf ederler.
İzlanda'nın küçük bir yerleşim yeri olan Húsavík'te, çocukluk arkadaşı olan Lars Ericksson ve Sigrit Ericksdóttir, Fire Saga isimli müzik grubunda birlikte performans sergilemektedirler. Ancak Lars'ın babası, onların müzik kariyerine pek sıcak bakmamaktadır. Lars'ın en büyük hayali, Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanmak ve bu hedef doğrultusunda çabalarını sürdürmektedir. Fakat, sahne aldıkları barda, dinleyicilerin ilgisini çeken tek parça, müstehcen bir şarkı olan Ja Ja Ding Dong’dur.
Sigrit'in annesi, Lars'ın Sigrit'i geride bıraktığını ve onunla birlikte şarkı söylerken asla Speorg notasını tutturamadığını belirterek, ikilinin müzikal ortaklıklarını onaylamamaktadır. Bu durum, ikili arasında bir gerilim yaratmaktadır. Ancak, Lars ve Sigrit, Eurovision'a katılmak için başvuruda bulunurlar ve İzlanda'nın Eurovision ön elemesi olan Söngvakeppni'de yer almak üzere rastgele seçilirler.
Gazetecilik, 1970'lerde San Diego'da oldukça saygın bir meslek dalıydı ve insanlar televizyonda izledikleri haberlerle gerçekten ilgileniyorlardı. Bu dönemde, şehirdeki en popüler haber sunucusu Ron Burgundy olarak biliniyordu. Aynı zamanda, onunla birlikte çalışan bir haber ekibi de oldukça başarılıydı. Profesyonel bir sporcu ve eski bir beyzbol oyuncusu olan Champ Kind, spor haberleriyle ilgilenirken, kablolu televizyonda alışılmadık bir şekilde düzensiz bir yapıya sahip olan Brick Tamland ise birkaç kanalın yönetimini üstleniyordu. Ancak Ron, tüm bu karmaşaya rağmen bir gün işinin tehlikede olduğunu fark ettiğinde, bu duruma müdahil olmaya karar verdi.
Nick, alkol bağımlılığı nedeniyle işinden çıkarıldıktan sonra eve döndüğünde, karısının onu ve tüm eşyalarını bahçeye attığını fark eder. Sadece sandalyesine oturup çimlerin üzerinde bira içmeye kararlıdır. Polis arkadaşı Frank Garcia, durumu yasal hale getirmek için en azından sahte bir arazi satışı yapması gerektiğini önerir. Zamanla, yapacak bir şeyler arayan bir mahalle çocuğu ve sokağın karşısına yeni taşınan hamile bir kadınla arkadaşlık kuran Nick, hayatına devam ederken eşyalarını satmaya başlar.
Herkesin yaşamının bir hikâye olduğunu kabul ediyoruz. Peki, mevcut bir hikâye sizin yaşamınız olsaydı? Harold Crick, bir vergi memuru olarak sıradan, sıkıcı ve tekrarlayan bir yaşam sürmektedir. Ancak bir gün, kafasında bir yazarın onun hayatını anlattığını duymaya başladığında her şey değişir. Anlatıcı son derece dikkatli ve Harold, bu sesi televizyonda gördüğü ünlü bir yazar olarak tanımaktadır. Fakat, hikâyenin onun ölümünü ortaya koymasıyla birlikte, Harold, sonunu değiştirmek için yazarla iletişime geçmek zorunda kalır.
Harold, bu durumu kabullenmekte zorlanırken, hayatının kontrolünü eline almak için çabalar. Anlatıcının her kelimesi, onun kaderini belirlemekte ve Harold, bu durumu değiştirmek için yazarın peşine düşer. Zamanla, kendi hikâyesinin yazarıyla yüzleşmek zorunda kalır ve bu süreçte yaşamının anlamını sorgulamaya başlar. Harold, sadece bir karakter değil, aynı zamanda kendi hayatının kahramanı olma yolunda ilerlemektedir.
Max Bialystock, bir zamanlar Broadway'in en ünlü isimlerinden biriydi, ancak artık tüm prodüksiyonları açılış gecesinde başarısızlıkla sonuçlanıyor. İşleri daha da kötüleştiren bir durum, muhasebeci Leo Bloom'un ona özel bir plan sunmasıyla başlıyor. Bu plan, yalnızca başarısız olma potansiyeli taşıyan yapımcılar için tasarlanmış. Para kaygısı taşımayan ikili, fazlalıkları rahatlıkla kendi ceplerine koyma fırsatı buluyor. Bu amaçla, kaçak Nazi Franz Liebken'in kaleme aldığı "Hitler için Bahar" adlı müzikalin sahneye konulması kararlaştırılıyor.
Sonrasında, bu projeyi delicesine yaratıcı Roger De Bris yönetmeye talip oluyor. Ekibin son parçası olarak, İsveçli güzel Ulla da başrol için işe alınıyor. Bu sıradışı kadro, tüm riskleri göze alarak, büyük bir skandala imza atmayı hedefliyor.
James King, Barrow Funds'ta patronu Martin Barrow'un kızı Alissa ile nişanlı olan varlıklı bir fon yöneticisidir. James ve Alissa'nın nişan kutlaması sırasında, FBI aniden gelir ve James'i dolandırıcılık ve zimmete para geçirme suçlamasıyla gözaltına alır. Jacob'ın avukatı Peter Penny, daha kısa bir ceza alması için suçunu kabul etmesini önerir; ancak Jacob, beraat edeceğine dair inancını koruduğu için bu teklifi geri çevirir. James, mahkeme tarafından suçlu bulunur ve ardından San Quentin Eyalet Hapishanesi'nde on yıl hapis cezasına çarptırılır. Yargıç, cezasının infazı için hazırlık yapması adına ona 30 gün süre tanır.
Billie, uzun yıllar süren modellik kariyerinin ardından Derek ve Hansel, Roma'nın moda sahnesinde emeklilik hayatına adım atarlar. Ancak, sahne arkasındaki çalışanları alaya alan Derek ve Hansel, yollarını ayırmaya karar verirler. Fakat, emekli bir mayo modeli olan Valentina'nın, son zamanlarda yaşanan ünlü ölümleriyle ilgili sorular sorması, onları geri çekmeye zorlar. Kısa bir süre içinde, Derek, kaybolan oğlunun Roma'da olduğunu keşfeder ve Derek Jr., kilolu bir genç olarak ortaya çıkar. Bu sırada Derek Sr. ve Hansel, onları manken efsaneleri Adam, Eve ve Steve ile The Chosen One’a yönlendirir. Peki, Derek ve Hansel'in kariyerleri yeniden canlanacak mı?
Brad Whitaker, sessiz bir radyo sunucusu olarak hayatını sürdürmektedir. Karısı Sara'nın iki çocuğu olan Megan ve Dylan'a iyi bir üvey baba olabilmek için elinden geleni yapmaktadır. Ancak, birkaç yıl önce yaşadığı bir testis kazası sonucunda kısır olduğunu öğrenmesi, hayatında beklenmedik bir dönüm noktası olmuştur. Bu olayın ardından, çocuklar Brad ile daha da yakın bir bağ kurmaya başlarlar. Dylan, ona okulda zorbalık yapan bir çocuk hakkında sır verirken, Megan da ondan okulun baba/kız dansına katılmasını ister.
Bir akşam, Sara'nın eski eşi ve çocukların biyolojik babası olan Dusty Mayron, Sara'nın Brad ile evli olduğunu öğrenir ve ertesi gün ziyarete geleceğini bildirir. Bu durum, Brad için beklenmedik bir gelişme olur ve ailenin dinamiklerini etkileyecek bir sürecin başlangıcını işaret eder.