Tom Hanks, bugüne kadar birçok sinema filminde izleyicilerle buluşarak kendini kanıtlamış bir isimdir. Sinema dünyasında uzun bir süre önce yerini almış olan Hanks, yetenekleriyle dikkat çekmeyi başarmıştır.
Kariyeri boyunca pek çok farklı karakteri başarıyla canlandıran Hanks, sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Onun performansları, izleyiciler üzerinde derin bir etki bırakmış ve sinema sanatına katkıda bulunmuştur.
Gerilim unsurlarını her tür filmde ustalıkla yansıtan Tom Hanks, kesinlikle sinema tutkunlarının beyaz perdede görmekten en fazla keyif aldığı aktörlerden biridir. Sinema tarihine adını altın harflerle kazıyan bu yetenekli oyuncu, neredeyse tüm izleyicilerin gönlünde taht kurmayı başaran ve bunu sayısız kaliteli filmle gerçekleştiren unutulmaz isimler arasında yer alıyor. Tom Hanks, sinema dünyasına kazandırdığı pek çok filmle birlikte birçok ödülün de sahibi olmuştur ve aynı zamanda izleyicilere son derece sempatik bir imaj sunmayı başaran bir aktördür. Bazen gözyaşlarına boğan bir dram filminde, bazen de son dakikasına kadar izleyicileri merak içinde bırakan bir suç filminde karşımıza çıkan Tom Hanks; kendisine verilen her rolü başarıyla üstlenmeyi başaran bir sanatçıdır. İşte siz değerli okuyucularımız için derlediğimiz en popüler Tom Hanks filmleri …
İç Savaşın sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmişken, Kaptan Jefferson Kyle Kidd, savaş gazisi olarak kasabadan kasabaya dolaşarak hikâyeler anlatmaktadır. Başkanlar ve kraliçeler hakkında haberler, kahramanlık hikâyeleri, büyük felaketler ve heyecan verici olaylar paylaşarak dinleyicilerini büyülemektedir. Teksas'ın geniş ovalarında, altı yıl önce Kiowa kabilesi tarafından evlat edinilen ve büyütülen 10 yaşındaki Johanna ile karşılaşır. Hiç tanımadığı bir dünyaya düşman olan Johanna, isteksizce biyolojik teyzesi ve amcasına geri dönmeyi kabul eder. Kidd, bu çocuğu kanunun belirttiği yere götürmeyi üstlenir.
Büyük bir güneş patlamasının ozon tabakasını tahrip etmesi, aşırı hava olaylarıyla Dünya'yı harap etmesi, güneşi ultraviyole radyasyonuyla sarması ve sıcaklıkları 66 °C'ye 339 K kadar yükselterek gezegeni büyük ölçüde yaşanmaz bir çorak arazi haline getirmesinin üzerinden on beş yıl geçmiştir. Hayatta kalan az sayıda insandan biri olan robotik mühendisi Finch Weinberg, sadık köpeği Goodyear ve yardımcı robotu Dewey ile birlikte bir laboratuvarın içinde yalnız bir yaşam sürmektedir. Finch, yalnızca koruyucu ekipmanlara sahip malzemeleri bulma çabalarına girişir…
Finch, bu zorlu koşullarda hayatta kalmak için elinden geleni yapmaktadır. Laboratuvarında geçirdiği zaman boyunca, hem kendisi hem de sevimli dostları için güvenli bir ortam yaratmaya çalışır. Ancak, dış dünyadaki tehlikeler ve belirsizlikler, onun yalnızlığını daha da derinleştirir. Finch, hayatta kalma mücadelesinin yanı sıra, geçmişteki yaşamına dair anılarını da sıkça düşünmektedir.
Gün geçtikçe, Finch’in bulduğu malzemelerin sınırlı olması, onun yaratıcılığını zorlamaktadır. Koruyucu donanım arayışında, eski teknolojileri yeniden kullanma ve onlardan faydalanma çabası, onu yeni çözümler üretmeye yönlendirir. Goodyear ve Dewey ile birlikte, bu zorlu koşullarda hayatta kalmanın yollarını ararken, Finch’in içsel mücadelesi de devam eder.
Edgecomb'un hapishanedeki rolü, idam cezasına çarptırılan mahkûmları uzun, yeşil bir koridor boyunca hücrelerinden alarak elektrikli sandalyenin bulunduğu ölüm odasına taşımaktır. Yıllar içinde sayısız mahkûmu bu şekilde nakletmiş olan Edgecomb, en derin izlenimi John Coffey'den almıştır. İri yapılı olan Coffey, iki küçük kızı öldürmekten idam cezasına çarptırılmıştır. Duygusal ve karmaşık bir iç dünyaya sahip olan Coffey, korkutucu görünümünün aksine bazı doğaüstü yeteneklere sahiptir. İkili arasındaki konuşma, Edgecomb'un ona gerçekten suçlu olup olmadığını sormasıyla başlar.
Edgecomb, hapishanedeki görevini yıllar boyunca yerine getirirken, her bir mahkûmun hikayesini dinleyip onların son anlarına tanıklık etmiştir. Ancak John Coffey, diğerlerinden farklı olarak, onu derinden etkilemiştir. İri ve korkutucu görünümüne rağmen, Coffey'nin içindeki masumiyet ve acı, Edgecomb'un kalbinde bir yer edinmiştir. Bu durum, Edgecomb'un Coffey ile olan ilişkisini daha da karmaşık hale getirir.
Coffey'nin doğaüstü yetenekleri, onu sıradan bir mahkûmdan ayıran en önemli unsurlardan biridir. Edgecomb, Coffey ile yaptığı sohbetlerde, onun içsel dünyasını ve yaşadığı travmaları anlamaya çalışır. Bu diyaloglar, Edgecomb'un Coffey'nin suçluluğu hakkında sorgulamalar yapmasına neden olur. Korkutucu bir dış görünümün ardında yatan derin duygular, Edgecomb'un zihninde birçok soru işareti bırakır.
Dan Brown'ın binlerce yıldır gizli tutulan etkileyici bir sır hakkında yazdığı tartışmalı en çok satan roman, okuyucuları derin bir gizemin içine çekiyor. Paris'teki Louvre Müzesi'nin huzurlu atmosferi, galerinin baş küratörlerinden birinin ölü bulunmasıyla sarsılır. Kurbanın bedenine garip semboller kazınmış ve o şekilde bırakılmıştır. Polis, bu sembollerin anlamını çözmeyi ve aynı zamanda kurbanın torunu olan yetenekli kriptograf Sophie Neveu'yu olaya dahil etmeyi ummaktadır.
Sophie, bu karmaşık davada yardım almak için Amerika'nın önde gelen simge bilimcilerinden biri olan Robert Langdon'a başvurur. Sophie ve Robert, kurbanın bir üyesi olduğu ve Hıristiyanlığın kökenlerine kadar uzanan bilgileri saklayan gizli bir topluluk olan Zion Manastırı'nın izini sürerken, olayın derinliklerine inmeye başlarlar. Bu süreçte, geçmişin sırları ve günümüzün karmaşası iç içe geçer.
Frank William Abagnale Jr., babasının insanları aldatmak için kullandığı çeşitli yöntemleri gözlemlemiştir. IRS ile aile, büyük bir evden daha küçük bir daireye taşınmak zorunda kalır. Bir gün Frank, annesinin babasının New Rochelle Rotary Kulübü'ndeki bir arkadaşı olan Jack Barnes ile bir ilişki yaşadığını öğrenir. Ailesinin boşanmasının ardından Frank, evden kaçar. Paraya ihtiyaç duyduğunda, hayatta kalmak için dolandırıcılığa yönelir ve bu alandaki eylemleri giderek daha cesur hale gelir. Kısa süre içinde dolandırıcılıkları milyonlarca dolara ulaşacaktır.
Kaptan Phillips, 2009 yılında ABD'ye ait konteyner gemisi Maersk Alabama'nın Somalili korsanlar tarafından ele geçirilmesini konu alıyor. Bu film, hem duygusal bir gerilim unsuru taşıyor hem de küreselleşmenin karmaşık etkilerini gözler önüne seriyor. Hikaye, geminin kaptanı Richard Phillips ile onu rehin alan Somalili korsan kaptanı Muse arasındaki dinamik ilişkiye odaklanıyor. Muse ve ekibi, Phillips'in silahsız gemisini hedef aldıklarında, her iki karakter de kendilerini kaçınılmaz bir çatışmanın eşiğinde buluyor.
Somali kıyılarının 15 mil açığında gerçekleşen bu çatışmada, her iki adam da kontrol edilemeyen güçlerin etkisi altına giriyor. Phillips ve Muse, birbirlerinin hayatlarını tehdit eden bir durumla karşı karşıya kalırken, bu durum hem kişisel hem de toplumsal düzeyde derin sonuçlar doğuruyor. Film, bu iki karakterin karşılaşması üzerinden, modern dünyanın karmaşık ilişkilerini ve çatışmalarını çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.
Kurgusal Krakozhia ülkesinden gelen gezgin Viktor Navorski, New York'taki John F. Kennedy Uluslararası Havalimanı'na vardığında, memleketinde bir darbe gerçekleştiğini öğrenir. Amerika Birleşik Devletleri, yeni Krakozhia hükümetini tanımadığı için Viktor'un pasaportu artık geçersiz hale gelmiştir. Bu durum, onun Amerika Birleşik Devletleri'ne giriş yapmasına veya ülkesine geri dönmesine engel olur. Sonuç olarak, ABD Gümrük ve Sınır Koruması, sorunun çözülmesi beklenirken Viktor'un pasaportuna ve dönüş biletine el koyar. Böylece, Viktor bir mülteci durumuna düşer ve havaalanında yaşamaya mahkum olur. Havaalanının mareşal vekili Frank Dixon, Viktor'a sorun çözülene kadar transit bekleme salonunda kalmasını önerir.
Tarih 6 Haziran 1944, yer İkinci Korucu Taburu… Yüzbaşı Miller, bir sahil için karada amansız bir mücadele vermektedir. Çatışmaların ortasında, iki kardeş savaşta hayatlarını kaybeder. Daha önce Yeni Gine'de yaşayan üçüncü kardeş KIA da vefat eder. Anneleri Bayan Ryan, aynı gün üç cenaze telgrafını birden alır. ABD Ordusu Genelkurmay Başkanı George C. Marshall, dördüncü kardeş Er James Ryan'ı duyduğunda, ailenin acısını hafifletme fırsatını görür ve onu bulup eve geri getirmek için 8 asker göndermeye karar verir.
Ünlü bir sembolog olan Langdon, Büyük Dante ile ilgili ipuçlarını araştıran bir yolculuğa çıkar. Bu film, izleyicilere çeşitli duygusal deneyimler sunarak, Langdon'un İtalya'daki bir hastanede hafıza kaybıyla uyanmasıyla başlar. Burada, hafızasını geri kazanmasına yardımcı olmayı amaçlayan doktor Sienna Brooks ile tanışır. Langdon, hafızasını yeniden kazanmak için çeşitli tedavi yöntemlerine başvurur.
Langdon ve Sienna, dünya nüfusunun yarısını yok etmeyi planlayan bir delinin serbest bırakacağı küresel bir virüsü durdurmak için Avrupa'da zamana karşı bir mücadeleye girişirler. Bu zorlu görevde başarılı olup olamayacakları ise büyük bir merak konusudur. İkili, bu tehlikeli serüvende karşılarına çıkan engelleri aşabilecekler mi?
15 Ocak 2009'un öğleden sonrasında, Kaptan Chesley Sully Sullenberger ve Birinci Subay Jeff Skiles, US Airways'in 1549 numaralı seferine bindi. Bu uçuş, LaGuardia Havaalanı'ndan Charlotte Douglas Uluslararası Havaalanı'na gitmekteydi. Uçuş sırasında, yaklaşık 2.800 fit yükseklikte, her iki motor da ciddi hasar aldı. Kısa bir süre içinde, alternatif havaalanlarına yönelmenin mümkün olmadığını anlayarak, Sully uçağı Hudson Nehri'ne indirmeye karar verdi. Yaralanmalar hafif olsa da, mürettebat ve yolcular herhangi bir can kaybı yaşamadan tahliye edildi. Sully, bu olay sonrasında bir kahraman olarak anılmaya başlasa da, yaşadığı deneyimlerin etkilerini uzun süre hissetti.
Sully, bu travmatik olayla başa çıkmak için alkol kullanmaya yöneldi.