En İyi LGBT Filmleri

1930'lu yıllarda, Kore toprakları Japon işgali altında büyük bir kaos ve belirsizlik içindedir. Ülke genelinde huzursuzluk ve endişe hâkimdir. Bu karmaşanın ortasında, Japon varisi Leydi Hideko, kırsal bir bölgede, büyük bir malikanede, şehirden ve halktan uzak bir yaşam sürmektedir. Leydi Hideko'nun hayatı üzerinde tam bir kontrol sahibi olan amcası Kouzuki, onun her adımını gözetlemektedir. Kouzuki, Leydi Hideko ile aynı evde yaşamaktadır ve onun çeşitli cinsel fantezileri ile ilginç arzuları bulunmaktadır. Leydi Hideko'nun hayatına müdahale eden bir başka unsur ise, Sooke adında bir hizmetçinin işe alınmasıdır. Leydi Hideko'nun mal varlığını ele geçirmek isteyen bir adam, onu kendisine aşık etmeye çalışırken, araya Sooke'nin girmesiyle işler karmaşık bir hal alır. Sooke, Leydi Hideko'nun yanından bir an olsun ayrılmamaktadır ve bu durum, Leydi ile hizmetçi arasında bir çekim oluşmasına zemin hazırlar.

Dr. William Moulton Marston, ikonik ve efsanevi Wonder Woman karakterinin yaratıcısıdır. Wonder Woman, süper kahraman kültürünün doğuşuyla birlikte, sinemanın zamanla patriyarkal ve gösterişli bir alan haline gelmesinin ardından ortaya çıkan ilk kadın süper kahramanlardan biridir. Dr. William Moulton Marston, bu karakteri tasarlarken, eşi Elizabeth Marston ve Olive Byrne'dan ilham almıştır. Elizabeth ve Olive, derin ve tutkulu bir ilişki sürdürmektedirler. Bu dönemde Dr. William Moulton Marston, yarattığı karakter nedeniyle yoğun eleştirilerle karşı karşıya kalmaktadır. Dr. William Moulton Marston, Wonder Woman'ı feminist ve eşitlikçi bir bakış açısıyla geliştirmiştir. Ancak, bu çabası ona büyük bir eleştiri yağmuru getirmiştir. Bu süreçte, Elizabeth ve Olive’ın ilişkisi devam etmekte ve derinleşmektedir.

1980'li yılların sıcak ve huzurlu İtalya'sında, Elio Perlman ailesiyle birlikte kırsal bir evde yaşamaktadır. Perlman ailesi, bireyselliklerine, sanata, müziğe ve edebiyata büyük bir tutku besleyen bir ailedir. Her yaz tatilinde, Elio'nun babası akademik çalışmalarında ona yardımcı olması için bir öğrenci davet eder ve bu öğrenci, Elio'ların evinde birkaç ay kalır. Elio'nun babası bir akademisyendir ve bu yaz tatilinde, Oliver adında bir genç, evlerine yerleşir. Elio ve Oliver arasında hızla bir çekim oluşur. Elio, Oliver’a duyduğu aşkı anlamaya çalışırken, aynı zamanda kendi cinselliğini de keşfetme yolculuğuna çıkar. Oliver ise tanıştığı diğer insanlarla vakit geçirirken, Elio’nun ona karşı beslediği çekimi fark etmeye başlar. Elio ve Oliver, 1980'lerin İtalya'sındaki tutku dolu ve karmaşık bir aşk hikayesine adım atarlar.

Simon Spier, kendini keşfetme yolculuğunda olan bir gençtir. Simon’ın ailesi, arkadaşları ve hayatındaki diğer herkesle paylaştığı tek bir sır vardır: Simon eşcinseldir. Bu gerçeği, yargılanma ve dışlanma korkusuyla yıllarca gizlemiştir. Ancak bir gün, Simon’un en büyük korkusu gerçek olmaya başlar; cinsel kimliği ifşa olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Simon, eşcinsel olduğu öğrenildiğinde hayatının köklü bir şekilde değişeceğini ve her şeyin bir daha asla eskisi gibi olmayacağını düşünmektedir. Onun tek ihtiyacı, kendisiyle ve cinselliğiyle yüzleşmektir. Sonunda, Simon, ailesi ve çevresindekilere eşcinsel olduğunu kabul ettirmeye karar verir. Ancak bu kararı uygulamak, Simon’un hayal ettiği kadar basit ve hızlı bir süreç olmayacaktır. Kendi içsel çatışmaları ve dış dünyadan gelecek tepkilerle başa çıkmak zorunda kalacaktır. Simon’un bu yolculuğu, kendini kabul etme ve gerçek kimliğini bulma mücadelesiyle dolu bir serüven haline gelecektir.

1990’ların başlarında, AIDS hastalığı ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Bir yıl içinde birçok insan bu hastalığın kurbanı olmaktadır. Bu dönemde, hem devlet hem de toplum, gerekli önlemleri almakta yetersiz kalmaktadır. Nathan, AIDS ile mücadele eden ACT UP Paris hareketine katılmaya karar verir. ACT UP Paris, AIDS hastalığının toplumda ve yetkililer arasında daha fazla bilinmesi için mücadele eden ve çeşitli etkinlikler düzenleyen bir oluşumdur. Bu hareketin bir diğer önemli hedefi, AIDS tedavisinin herkes için erişilebilir ve uygun fiyatlı olmasını sağlamaktır. Nathan, bu mücadeleye katılırken, ekibin liderlerinden biri olan Sean’a aşık olur. Sean, ACT UP Paris’te yer alan, etkinlikleri organize eden ve ekibin liderliğini üstlenen tutkulu bir gençtir. Nathan’ın Sean’a olan duyguları, mücadeleleri sırasında gelişirken, aynı zamanda AIDS ile savaşın zorluklarıyla da yüzleşmek zorunda kalacaklardır.

Elton John, küçük bir kasabanın utangaç ve çekingen çocuğudur. Bu genç adamın en büyük hayali, bir rock yıldızı olmaktır. Elton, hayatının çeşitli zorluklarıyla yüzleşirken, nihayetinde hayallerine ulaşmayı başarır. Zamanla gerçek bir rock ikonu haline gelen Elton John, başarılarıyla dolu bir kariyer inşa ederken, aynı zamanda kendi cinselliğini ve arzularını keşfetmek için zorlu, eğlenceli ve renkli bir yolculuğa çıkar. Sahne performanslarıyla dikkat çeken Elton, tüm bu başarılarının yanı sıra, cinselliği ve özel hayatıyla da sürekli gündeme gelir. Yıllar geçtikçe, Elton John'un cinselliği ve özel yaşamı, sanatındaki başarılarının önüne geçmeye devam eder. Bu durum, onun için acı verici ve karmaşık bir gerçeklik haline gelir. Tüm çabalarına rağmen, kişisel hayatının sürekli olarak tartışma konusu olması, Elton'un kariyerinin gölgesinde kalmasına neden olur. Bu çelişki, onun hem sanatçı olarak hem de birey olarak yaşadığı zorlukları derinleştirir.

1970'li yıllarda Lee Israel, ünlü ve önemli kişilerin biyografilerini yazarak hayatını kazanıyordu. Lee Israel'in kaleme aldığı bu biyografiler, dünya genelinde yayımlanıyor ve geniş bir okuyucu kitlesi tarafından ilgiyle takip ediliyordu. Yazarın üslubu ve biyografi türüne olan yaklaşımı, birçok kişi tarafından beğeniliyordu. Lee, bu mesleği sürdürerek geçimini sağlamaya karar vermişti. Ancak zamanla işler beklenmedik bir şekilde kötüleşmeye başladı. Lee, bu alandan yeterince gelir elde edemez hale geldi ve öyle ki kirasını bile ödemekte zorlanmaya başladı. Bu zor durumun ardından Lee, bir arkadaşının yardımıyla, hayatını kaybetmiş yazarların mektuplarını taklit etmeye başladı ve bu sahte mektupları koleksiyonerlere satmaya yöneldi. Lee ve arkadaşı, bu yöntemle büyük miktarda para kazanmaya başladılar. Ancak, bu dolandırıcılık faaliyetleri nedeniyle polis de peşlerine düşmüştü.

18. yüzyılın başlarında İngiltere, Fransa ile süregelen bir çatışmanın içindedir. Kraliçe Anne, ülkenin başında bulunan hükümdardır ve yakın arkadaşı Leydi Sarah ile derin bir bağ kurmuştur. Leydi Sarah, Kraliçe Anne’nin hayatında önemli bir yer tutmakta ve sık sık onunla bir araya gelmektedir. Kraliçe, Leydi Sarah’nın sağlık durumu ile yakından ilgilenirken, Leydi Sarah da ülkenin yönetiminde etkili bir rol oynamaktadır. İki kadın arasındaki ilişki, sıradan bir dostluktan çok daha fazlasını ifade etmektedir. Zamanla, Kraliçe Anne ve Leydi Sarah arasında tutkulu ve yoğun bir aşk gelişir. Ancak saraya yeni katılan Abigail, bu dengeyi sarsacak bir etki yaratacaktır. Abigail, saraya adım attığı andan itibaren Kraliçe Anne’nin dikkatini çekmeyi başarır. Bu durum, Leydi Sarah’nın içinde bir rahatsızlık ve hırs uyandırarak onu harekete geçmeye zorlayacaktır.