En İyi 10 Havacılık Filmi

Kyle Pratt, bir havacılık mühendisi olan eşinin vefatının ardından Berlin'de zor bir dönemden geçmektedir. Şimdi, kocasının tabutuyla birlikte altı yaşındaki kızı Julia ile New York'a doğru yola çıkmaktadır. Uçuşun üzerinden üç saat geçtikten sonra, Kyle, küçük kızının kaybolduğunu fark eder. Uçak büyük ve çift katlı olduğu için, endişeli anne, kızını bulmak için geniş bir alanı taramak zorunda kalır. Gerçekleri ayırt etmeye çalışırken, çaresiz bir anne olarak harekete geçer. Julia'nın kaybolması, uçağın içinde gerilim dolu anların yaşanmasına neden olur. Kyle, her köşeyi didik didik ederken, diğer yolcular arasında da şüpheli davranışlar gözlemlemeye başlar.

Ted Striker, savaş sonrası travma yaşamış bir eski pilot olarak, II. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı başarısız bir görevden sonra derin bir acı içinde günlerini geçiriyordu. Geçmişteki sevgilisi, kabin memuru Elaine Dickinson'ı aklından çıkaramayan Ted, onu geri kazanma kararlılığıyla doluydu. Bu amaçla, Los Angeles'tan Chicago'ya gidecek bir iç hat uçuşuna bindi. Ancak, uçuş sırasında yolcuların hayatını tehdit eden bir gıda zehirlenmesi olayıyla karşı karşıya kaldı. Uçaktaki yolcuların büyük bir kısmı ve tüm kokpit ekibi, gıda kaynaklı hastalık nedeniyle etkisiz hale geldiğinde, Striker içsel korkularıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Kaba bir hava trafik kontrolörü ve eski komutanının yardımıyla, kontrolü kaybetmiş olan uçağın direksiyonunu ele alması gerekti. Bu zorlu mücadele, onun hem geçmişiyle hem de geleceğiyle hesaplaşmasına olanak tanıyacaktı.

İki American Airlines ve iki United Airlines iç hat uçağı, teröristler tarafından ele geçirilir. Dünya Ticaret Merkezi'ne iki uçağın çarpmasının ardından, bir diğeri de Pentagon'a yönelir. United Flight 93'ün yolcuları ve mürettebatı, uçağın kontrolünü geri almak için dört teröriste karşı koymaya karar verir. Yolcular, teröristlerle yüzleşirken, birçok kişi hayatlarının sona ereceğini bilmesine rağmen umutsuzca direniş gösterir. Uçağın kokpitine giden kapıya doğru ilerlerken, içlerinden biri cep telefonuyla dış dünyayla iletişim kurmayı başarır. O an, tüm dünya bu dramatik çatışmanın merkezine odaklanır. Yolcular arasında bir dayanışma duygusu oluşur ve teröristlere karşı cesurca mücadele ederler.

Whit Whitaker, banliyö havayolu pilotu olarak yoğun bir yaşam sürerken, bir gün Orlando'dan Atlanta'ya gerçekleştirdiği uçuş sırasında beklenmedik bir durumla karşılaşır. Uçak kontrolsüz bir şekilde hareket etmeye başlar ve Whit'in elinde kalan sınırlı seçeneklerle, uçağı acil bir inişle düşürmek zorunda kalır. Bu cesur hamlesi sayesinde neredeyse tüm yolcuları kurtarır. Hastanede gözlerini açtığında, havayolu sendikasından bir arkadaşı ona bir avukatla tanıştırır. Avukat, yapılan kan testinin alkol ve uyuşturucu etkisi altında olduğunu gösterdiğini belirtir. Whit, bu durumu kabul etmediğini savunarak, soruşturma süreci devam ederken kendini toparlaması gerektiği konusunda bilgilendirilir. Dışarıdan bakıldığında hayatı mükemmel gibi görünse de, Whit'in içsel dünyası alkol ve uyuşturucuya sığınarak doldurmaya çalıştığı bir dizi kişisel sorunla doludur. Bu sorunlar, onun yaşamını karmaşık hale getirirken, aynı zamanda içsel huzursuzluğunun da bir yansımasıdır. Whit, bu zorluklarla başa çıkmak için mücadele ederken, kendisini yeniden bulma yolculuğuna çıkmak zorundadır.

Başlangıçta, hava trafiğini etkileyen güçlü bir elektromanyetik fırtına aniden ortaya çıkar. Bu beklenmedik olay, ticari bir yolcu uçağını ve Amerika Birleşik Devletleri başkanını taşıyan Air Force One'ı kontrolsüz bir şekilde hava trafiği içinde savurur. Uçak içerisinde, acil durumlarla başa çıkma konusunda eğitim almış pilotlar ve deneyimli bir mürettebat, ani bir karmaşa içinde bir araya gelir. Fırtınanın etkisiyle yönlendirilen rüzgarların, uçaklar arasında çarpışmalara neden olduğu anlaşılırken, içindekilerin sakin kalma çabasıyla gerilim dolu bir atmosfer oluşur. Uçaklardaki iletişim sistemleri hızla bozulur ve kargaşa içindeki mürettebat, kritik kararlar almak zorunda kalır. Uçakların içindeki ekip, fırtınanın yarattığı kaosla başa çıkmak için çaba gösterirken, her an her şeyin değişebileceği bir durumla karşı karşıya kalır. Pilotlar, uçuş kontrol sistemlerinin bozulmasıyla birlikte, manuel olarak uçağı kontrol etmeye çalışırken, mürettebat da yolcuları sakinleştirmek için elinden geleni yapar. Fırtınanın etkisiyle oluşan rüzgarlar, uçakların dengesini tehdit ederken, ekip üyeleri arasında hızlı bir iletişim ve işbirliği gereklidir. Herkes, bu zorlu durumdan sağ salim çıkmak için el birliğiyle çalışmak zorundadır. Bu sırada, dışarıda yaşanan kaos, uçak içindeki atmosferi daha da gergin hale getirir. Yolcular, ne olduğunu anlamaya çalışırken, mürettebatın soğukkanlılığına güvenmek zorundadır. Pilotlar, fırtınanın etkilerini minimize etmek için stratejiler geliştirirken, mürettebat da yolcuların güvenliğini sağlamak için sürekli olarak bilgi akışı sağlamaya çalışır. Herkesin aklında, bu zorlu durumdan nasıl kurtulacakları sorusu vardır ve bu sorunun yanıtı, ekip çalışması ve profesyonellikte gizlidir.

Bill Marks, bir zamanlar kızının kaybıyla başa çıkmak için alkol bağımlılığına sürüklenmiş eski bir polis memurudur. Şu anda ise federal hava mareşali olarak görev yapmaktadır. New York'tan Londra'ya giden bir uçuşta, Marks'a her 20 dakikada bir birinin öleceği ve 150 milyon doların bir offshore hesaba aktarılması gerektiğini bildiren bir mesaj ulaşır. Başlangıçta bu durumu bir şaka olarak değerlendiren Marks, kısa süre içinde durumun ciddiyetini kavrar. Uçaktaki herkesin hayatı tehlikededir ve Marks, kendi içsel çatışmalarıyla yüzleşirken bir yandan da katilin kimliğini ortaya çıkarmak zorundadır.

Victor Navorski, siyasi olarak belirsiz bir ülkeden JFK Havalimanı'na gelir. Ülkesinin hükümetinin çökmesi nedeniyle, belgeleri artık geçersiz hale gelmiştir ve bu nedenle savaş sona erene kadar havalimanında kalmak zorunda kalır. Havalimanını yeni evi haline getirir ve orada çalışanlarla dostluklar kurar; zamanla hikaye derinleşir. Victor, başlangıçta sadece geçici bir konaklama arayan bir adamdır, ancak zamanla havalimanındaki yaşamı, ona birçok sürpriz ve keşif dolu bir macera sunar. Her gün yeni insanlarla tanışır ve onların hikayelerini dinler. Bir yandan havalimanının gizli köşelerini keşfederken, diğer yandan kendi içsel yolculuğuna da çıkar.

Film, milyarder Howard Hughes'un hayatının belirli bir dönemine odaklanıyor. Hikâye, genç yaşta R.K.O. Pictures'ın sahibi olarak sinema dünyasına adım atmasıyla başlıyor; ancak daha çok yeni uçak tasarımları ve bunların tanıtımıyla ilgilenen dönemine vurgu yapıyor. Hughes, bir dizi deneysel uçak tasarımı gerçekleştirerek büyük bir servet harcadı ve sonunda rakibi Juan Trippe'e ait Pan Am Havayolları'na karşı TWA'yı kurmayı başardı. Trippe'in siyasi bağlantıları olan Senatör Ralph Owen Brewster, Hughes'u savaş tüccarı olmakla itham ettiğinde, durum değişir ve Hughes bu mücadelede üstünlük sağlar. Hughes'un yaşamında, Katharine Hepburn ile uzun bir ilişkisinin yanı sıra birçok kadınla da bağlantıları bulunuyordu. Ancak, Hughes, genç yaşlarından itibaren mikroplara karşı duyduğu korkuyla biliniyordu ve bu durum, ciddi zihinsel rahatsızlıklar yaşamasına yol açtı.

1549 sefer sayılı uçak, New York'tan havalandı, ancak kalkıştan kısa bir süre sonra uçağın motorlarında ciddi bir arıza meydana geldi. Havalimanına geri dönmeleri talimatı verildi, fakat pilot Chesley "Sully" Sullenberger, uçağın havalimanına ulaşamayacağını değerlendirerek Hudson Nehri'ne acil iniş yapmayı tercih etti. Yolcuların hiçbirinin ciddi bir yaralanma yaşamadığı bu olayın ardından, Sully, Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu tarafından kapsamlı bir incelemeye tabi tutuldu. Kurulun gerçekleştirdiği soruşturma, uçağın havalimanına ulaşabileceğini ve motorlardan birinin hala çalıştığını ortaya koydu. Ancak Sully, motorların tamamen durduğunu ve havalimanına yönelirlerse düşüş yaşayacaklarını savunmaya devam etti. O kritik anın baskısını hisseden Sully, verdiği kararın doğruluğundan emin olmaya çalıştı.

Dylan, bir hava trafik kontrolörü olarak görev yapmaktadır ve bir gün, iki yolcu uçağının neredeyse çarpışmasına neden olan bir olayla hayatı alt üst olur. Bu kaza, 2:22'de meydana gelen gizemli ve kör edici bir ışıkla tetiklenmiştir. Olayların ardı arkası kesilmezken, Dylan Sarah ile tanışır. Aralarında tarif edilemez bir bağ hissederler. Birlikte, yaşadıkları tuhaf olayların, bir nesil önce işlenmiş olan çifte cinayetle olan ürkütücü benzerliklerini keşfederler. Kaderin tehdidi altında, Dylan 2:22'nin gizemini çözmek zorundadır. Aşklarının ikinci bir şansı nihayet gelmiştir, ancak bu aşkı koruyabilmek için geçmişin karanlık sırlarıyla yüzleşmek zorundadırlar.