Sinema sektörü, zaman zaman belirli ülkelerin öne çıkmasına tanıklık etse de, her ülkenin sinema dünyasına kattığı farklı değerler bulunmaktadır. Sinemaseverlerin film tercihleri çeşitlilik gösterse de, bazı ülkelerin sunduğu başyapıtlar, geniş bir izleyici kitlesinin beğenisini kazanmayı başarmaktadır.
Her sinema meraklısının zevki farklılık gösterse de, bazı filmler evrensel bir çekiciliğe sahip olabiliyor. Bu durum, belirli ülkelerin sinema endüstrisinde ürettiği eserlerin kalitesinin ve derinliğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Sinema, kültürel farklılıkları yansıtan bir sanat dalı olarak, her izleyiciye hitap eden eserler sunma potansiyeline sahiptir.
Film endüstrisinde, ABD ve İngiltere gibi ülkeler ürettikleri film sayısıyla diğer ülkelere göre bir adım önde görünse de, her ülkenin sinemaseverlere sunabileceği harika yapımlar bulunmaktadır. Bu filmler, bazen dram, bazen gerilim ve bazen de komedi türlerinde karşımıza çıkmaktadır. Sinema tutkunları, bu eserleri izlerken, filmlerin hangi ülkede yapıldığına dair önyargıların gereksiz olduğunu ve her coğrafyadan etkileyici yapımların çıkabileceğini keşfetmektedir. Her biri kendine özgü ve kaliteli olan bu filmler, gerçekten de izleyicileri büyülemeyi başarmaktadır. İşte siz değerli izleyiciler için, farklı ülkelerden derlenmiş, her biri son derece keyifli olan 10 film önerisi.
Boris ve Zhenya, Moskova'da aynı evde yaşayan bir çift olarak, acı bir boşanmanın son aşamalarını yaşamaktadırlar. Bu zorlu süreçte, yeni partnerler edinirken, 12 yaşındaki oğulları Alyosha'nın karmaşık ve baskıcı velayet durumu etrafında dönen çatışmalar giderek artmaktadır. Aile içindeki bu zehirli savaşta, hakaretler ve suçlamalar havada uçuşmaktadır. İtaatsiz, sevilmeyen ve en önemlisi istenmeyen bir çocuk olan Alyosha, içine kapanık ve mutsuz bir şekilde, üzerindeki bu ağır yükü hissetmektedir. Ancak, anne ve babasının farkında olmadığı bir gerçek vardır: O, her söylenen kelimeyi duymaktadır.
Sonunda, Boris ve Zhenya, Alyosha'nın neredeyse iki gündür kayıp olduğunu fark ettiklerinde, iş işten geçmiş olacaktır.
Film, Jong-soo adında bir adamın, bir zamanlar yaşadığı mahallede karşılaştığı Hae-mi ile başlar. Hae-mi, Afrika'ya seyahat edeceğini belirtir ve bu durum her şeyi değiştirir. Çünkü Hae-mi, bu süreçte kedisine bakmasını Jong-soo'dan ister. Seyahatinin ardından Hae-mi, Afrika'da tanıştığı gizemli bir adam olan Ben ile Jong-soo'yu tanıştırır.
Ben, bir gün Jong-soo'ya ilginç bir hobisinden bahsetmeye başladığında, bu hobi aslında bir suçtur ve Ben'in anlattıkları, bir nevi itiraf niteliği taşımaktadır.
Ema, yetenekli bir dansçı olarak hayatını sürdürmektedir ve film, onun başından geçen olayları konu almaktadır. Ema ve eşi Gaston, birlikte oldukça mutlu bir yaşam sürmektedirler. Ancak, hayatlarında eksik olan bir şey vardır: çocuk sahibi olma arzusu. Uzun bir çabanın ardından, çift Polo adında bir çocuğu evlat edinmeye karar verir.
Polo'nun aileye katılmasıyla birlikte Ema ve Gaston'un mutluluğu artar. Ancak, bu sevimli ailenin huzuru, Polo'nun bir olayla karışması sonucunda sarsılmaya başlar. Çocuğun geri verilmesi meselesi gündeme geldiğinde, Ema ve Gaston zor günler geçirmeye başlarlar.
Nader ve Simin, yurtdışında yaşamayı seçmenin doğru bir karar olup olmadığı konusunda bir tartışma yürütürler. Simin, tek kızları Termih için daha iyi fırsatlar sunmak amacıyla yurt dışına yerleşmeyi planlar ve bu kararın en mantıklı seçenek olduğuna inanır. Nader ise, İran'da kalarak Alzheimer hastası babasına bakması gerektiğini düşündüğü için onu geride bırakmanın doğru olmadığını savunur. Ancak Simin, gitme konusundaki kararlılığını sürdürerek, eşinden boşanma yoluna gider ve kızıyla birlikte ülkeyi terk eder. Baba ve kız, kendi yollarında ilerlemeye başlar ve iki farklı yaşam yolculuğu başlamış olur.
Lucas, öğrencilerine büyük bir sevgiyle yaklaşan bir anaokulu öğretmenidir. İşini tutkuyla yapan Lucas’ın sınıfında yer alan Klara, diğer çocuklardan biraz farklı bir karaktere sahiptir. Ne yazık ki, Klara'nın hayal gücü oldukça geniştir ve bu durum, öğretmeni hakkında asılsız iddialar ortaya atmasına neden olur. Sonuç olarak, Lucas okuldan atılır. Bu haksız suçlamalardan aklanmak ve özgürlüğünü kaybetmeden önce masumiyetini ispatlamak için Lucas, bir mücadeleye girişir.
Film, Elise ve Didier adındaki bir kadın ve erkeğin hayatlarındaki belirgin farklılıklara rağmen ilk bakışta birbirlerine âşık olmalarıyla başlar. Bu iki zıt karakter, her şeye rağmen birbirlerini büyük bir hayranlıkla dinlemekte ve anlamaya çalışmaktadırlar. Didier, romantik bir ateist olarak kendini tanımlarken, Elise derin bir inançla dolu bir dindardır. Ancak, kızlarının ciddi bir hastalığa yakalanmasıyla birlikte, ikilinin birbirlerine olan aşklarını sorgulamaya başlamaları kaçınılmaz olur.
Bu zıt kutuplardaki çiftin, yaşadıkları zorluklar karşısında aşklarının ne kadar güçlü kalacağı merak konusudur. Hastalık, sadece kızlarının hayatını tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda Elise ve Didier’in ilişkisini de derinden sarsar. İkili, bu zor zamanlarda birbirlerine olan bağlılıklarını ve hislerini yeniden değerlendirmek zorunda kalacaklar. Aşkları, bu zorlu süreçten sağ çıkabilecek mi?
Güneşin doğuşuyla birlikte, Bay Oscar’ın hayatının birkaç saatine tanıklık eden bir gölge figürü olarak, sabah saatlerinden akşam karanlığına kadar süren bir yolculuk başlar. O, bir endüstri lideri, bir suikastçı, bir dilenci, bir canavar ve bir aile babası olarak birçok farklı rol üstlenmektedir. Her bir karakteri canlandırıyor gibi görünse de, aslında her şeyin arka planda bir düşünce süreci olduğu izlenimini verir. Ancak, bu süreçte bir kamera yoktur.
Cesar, her sabah olduğu gibi, yaşadığı muhteşem malikaneden ayrılır ve işine gitmek üzere beyaz limuzinine doğru adım atar. Etrafında korumalarıyla birlikte yürürken, şoförü Celine ona kapıyı açar ve o gün gerçekleştirecekleri toplantılar hakkında konuşmaya başlarlar. Her şey normal seyrinde devam ederken, Cesar aniden yaşlı bir kadının peruğunu alıp düzeltmeye başlar.
Film, distopik bir gelecekte, günümüzden oldukça uzak bir zaman diliminde geçmektedir. Bekar bireyler, beklenmedik bir şekilde 45 gün içinde bir partner bulmak zorunda oldukları bir otele gönderilirler. Bu durum, olayların beklenmedik bir şekilde gelişmesine yol açar. Eğer katılımcılar bu süre zarfında bir eş bulamazlarsa, seçtikleri bir vahşi hayvana dönüşmekte ve ardından ıssız bir ormanda terk edilmektedirler.
David, 11 yıl süren mutlu bir evliliğin ardından eşi tarafından terk edilir ve otele gönderilir. Bu süreçte, David’in karısının otelde gerçek aşkı bulma şansına sahip olup olmayacağı merak konusudur. David’in yaşadığı bu zorlu süreç, hem kendi içsel yolculuğunu hem de aşkın doğasına dair sorgulamalarını beraberinde getirir.
Bahar aylarında meydana gelen taşkınlar, nehirleri doldurur ve bu sular, ovalara doğru akarak onları nehrin ortasında biriktirir. Sonunda, bu birikintiler denize taş ve çamur bırakmadan önce toplanır. Birkaç gün içinde, hatta bazen bir gecede, bu birikintiler büyüyerek büyük adalar haline gelir. Bu adaların toprağı oldukça zengin ve verimlidir.
Yaşlı bir adam ve genç torunu, bu verimli adada mısır ekmeye karar verirler. Ancak, bir gün askerler adanın üzerinden geçer ve her şey alt üst olur. Ellerinde kalanlarla ne yapacaklarını bilemeyen dede ve torun, her şeye yeniden başlamak zorunda kalır.